2050’de Bir Gün
Sabah, Leyla’nın küçük dairesinin penceresine vuran ışıkla başladı. Perdeler otomatik açıldı; enerji, güneş panelleri ve komşularla paylaşılan rüzgâr türbinlerinden geliyordu. Faturalar diye bir şey artık yoktu.
Kahvesini hazırlarken dijital kooperatif ekranı açıldı. Orada herkes günün kararlarını tartışıyordu: Bu hafta fazla üretilen sebzeler hangi bölgelere gönderilmeli? Leyla bir tuşa dokunarak önerisini yazdı: “Fazlalığı güneydeki kurak bölgelere aktaralım.”
Öğleden sonra sanal atölyesine geçti. Leyla fotoğraf sanatçısıydı. Çektiği kareleri yapay zekâ destekli açık kaynak yazılımlarla düzenliyor, eserlerini dünya çapında paylaşım havuzuna yüklüyordu. Oradan isteyen herkes kullanabiliyor, üstelik tüm sanatçılar katkı puanlarıyla destek alıyordu. Para yerine bu puanlar, insanların temel ihtiyaçlardan fazlasına erişmesini sağlıyordu.
Akşamüstü mahalle meydanında topluluk buluşması vardı. Çocuklar artırılmış gerçeklik gözlükleriyle sokak oyunları oynarken, yaşlılar gençlere eski zamanları anlatıyordu. Herkesin elinde aynı cihazlar vardı; çünkü teknoloji artık ayrıcalık değil, ortak bir hak olmuştu.
Güneş batarken Leyla, defterine bir not düştü:
“Bundan 30 yıl önce hayaldi. Şimdi ise gerçek: İnsanlık, paylaşmayı öğrendikçe özgürleşiyor.”
Yorumlar
Yorum Gönder