Mezopotamya'da Ekmeğin Tarihi
Mezopotamya'da Ekmeğin Tarihi
Giriş
Ekmek, Mezopotamya uygarlıklarında en temel gıda maddelerinden biriydi. Öyle ki, günlük yaşamdan dini ritüellere kadar her alanda ekmeğin izine rastlanır. Antik metinlerde insanların yevmiyeleri (günlük ücretleri) ekmek üzerinden belirlenir, şölenlerde ne kadar ekmek sunulduğu kaydedilir ve tanrılara ya da ölmüş atalara sunulan adakların başında ekmek gelir. Sümerler ve onları takip eden Akadlar, Babil ve Asur toplumları yazılı kayıtlarının en eski örneklerinde bile ekmekten bahsetmiş; mitolojilerine, dualarına, büyü metinlerine ve hatta matematik tabletlerine kadar ekmeği dahil etmişlerdir. Bu raporda, Mezopotamya’da ekmeğin tarımsal kökenlerinden yapım tekniklerine, günlük hayattaki yerine ve dönemin yazılı kanunlarına yansımalarına kadar kapsamlı bir inceleme sunulacaktır.
Mezopotamya’da Tahıl Tarımı ve Ekmeklik Tahıllar
Mezopotamya, verimli arazileri sayesinde tarımın ilk geliştiği coğrafyalardan biridir. MÖ 8. binyıldan itibaren bu bölgede yabani tahıllar evcilleştirilmiş; özellikle einkorn (siyez) ve emmer (kaplıca) buğdayı ile arpa temel ürünler haline gelmiştir. Zamanla arpa, Mezopotamya’da en yaygın ekilen tahıl olmuş ve MÖ 3. binyılda halkın temel besin kaynağı haline gelmiştir. Arpanın bu denli önem kazanmasının bir nedeni, insan besini olmasının yanı sıra hayvan yemi olarak da kullanılabilmesidir. Böylece arpa etrafında bir ekonomi oluşmuş, hatta arpa toplumsal ve sembolik bir değere bürünmüştür. Nitekim MÖ 2900-1600 arasında Mezopotamya’da arpa, “kilit öneme sahip sembolik bir bitki” konumundaydı.Buğday ise Mezopotamya’da arpadan sonra gelen önemli bir tahıldı. İlk dönemlerde dayanıklı yerel buğday türleri (siyez ve kaplıca) kullanılırken zamanla diğer buğday çeşitleri de tarıma dahil oldu. Bununla birlikte, Babil ve Asur gibi Mezopotamya uygarlıklarında arpa, buğdayın önünde geliyordu; çünkü tuza dayanıklı olduğundan sulama yapılan topraklarda daha verimli ürün sağlıyordu. Bu nedenle buğday genellikle daha nadir veya lüks tüketim için kullanıldı. Örneğin, bazı kaynaklar buğdayın daha çok bira ve özel yiyecekler için ayrıldığını, düz halk ekmeğinin çoğunlukla arpadan yapıldığını belirtir. Pirinç ve mısır gibi tahıllar ise bu coğrafyada henüz bilinmiyordu; darı (millet) sınırlı ölçüde ekilse de ekmek yapımındaki başlıca tahıl arpa olarak kalmıştır.
Toplanan tahıllar uzun süre saklanmak üzere ambarlarda depolanırdı. Özellikle arpa ve buğday hasadı sonrası büyük silolarda stoklanarak yıl boyu ekmek ve bira yapımında kullanıldı. Mezopotamya’da tahıl, aynı zamanda ekonomik bir ölçü birimiydi: Arpa taneleri ücret ve fiyat birimi olarak kullanılıyor, küçük ağırlık birimleri bile bir arpa tanesine eşdeğer kabul ediliyordu. Kısaca, Mezopotamya’da buğday ve arpa tarımı gelişmiş, ekmeklik tahıllar bol üretildiği için geniş halk kitlelerinin beslenme temelini oluşturmuştur.
İlk Ekmek Yapım Yöntemleri ve Teknikleri
Mezopotamya’da ekmeğin yapılabilmesi için öncelikle tahılın una dönüştürülmesi gerekiyordu. Tahılın öğütülmesi, antik dönemde zahmetli bir işti ve genellikle elde taş değirmenlerle yapılıyordu. Erken dönemlerde “eyer şeklinde” denilen ilkel değirmen taşları kullanılmıştır. Bu yöntemde iri düz bir taş üzerinde tahıl taneleri yayılır ve üstünde ileri-geri hareket ettirilen başka bir taşla ezilerek un elde edilirdi. Bu öğütme işlemi tam olarak pürüzsüz un vermez; unun içine ufak kaya parçacıkları da karışırdı. Nitekim arkeolojik bulgular, Mezopotamya insanlarının yıllar boyunca taştan öğütülmüş ekmek tükettikleri için dişlerinde aşınma oluştuğunu göstermiştir. Öğütülen un, su ile karıştırılıp yoğrularak hamur haline getirilirdi. Hamura bazen tuz katılır, kimi zaman da lezzet vermek için süt, meyve şırası, bal gibi malzemeler eklenirdi.
Pişirme teknikleri konusunda, Mezopotamyalılar çeşitli yöntemler geliştirmiştir. İlk dönemlerde, mayasız yassı ekmekler doğrudan kızgın taşlar üzerinde veya sıcak kül içinde pişiriliyordu. Basit ocaklarda ateşin üzerine konan düz sac levhalar ya da taşlar, hamurun ince bir yufka gibi serilip pişmesine olanak sağlıyordu. Daha sonra, ekmek pişirmek için özel fırınlar ortaya çıktı. Arkeolojik ve filolojik veriler iki temel fırın tipine işaret etmektedir:
Açık ağızlı, çan biçimli fırın (Tandır/Tannur): Bu fırın tipinde silindirik veya hafif konik şekilli bir toprak fırın, tabanında yakılan ateş ile ısıtılırdı. Isınan fırının iç çeperlerine yassı açılmış hamur parçaları yapıştırılır ve hızlıca pişmesi sağlanırdı
. Elde edilen ekmek, günümüzde “tandır ekmeği” denilen pide benzeri yassı ekmekti. Akkadca kaynaklarda bu tür fırın için “tinūrum” sözcüğü kullanılır; bu kelime modern Arapçada “tannur” (tandır) ile köken ve telaffuz olarak neredeyse aynıdır
. Bu benzerlik, bugünkü tandır fırınının kökeninin Mezopotamya’ya kadar uzandığını göstermektedir. Tandır tipindeki fırınlar, yakıtın (odun, tezek vs.) fırının alt bölümündeki açıklıktan beslenmesi ve ısının kalın kerpiç duvarlarda yoğunlaşması prensibiyle çalışırdı. Hamur, fırının üst açık kısmından duvarlara yapıştırılarak piştiği için genellikle ince ve mayasız olurdu.Kubbeli kapalı fırınlar: MÖ 3. binyıldan itibaren Mezopotamya’da kubbe biçimli, tek açıklığı olan ekmek fırınları geliştirildi
. Bu fırınlar tandıra göre daha kontrollü ve az şiddetli ısı sağlıyor, içeride buharı tutarak daha nemli bir pişirme ortamı oluşturuyordu. Bu sayede hamurun daha iyi kabarması, yani mayalı ekmeklerin pişirilmesi mümkün hale gelmişti. Kubbeli fırınlarda yakıt ateşliği genellikle fırının tabanında veya yanda olur, içi iyice ısıtıldıktan sonra közler dışarı alınır ve hamur somunları fırının içine kapatılarak pişirilirdi. Arkeolojik kazılarda Eski Babil dönemi Ur ve Mari şehirlerinde böyle dairesel kerpiç fırınların kalıntıları bulunmuştur. Örneğin Ur’da bir evde bitişik odalara açılan üç yuvarlak fırın yapısı keşfedilmiştir; bunların muhtemelen büyük miktarlarda ekmek üretimi için, hem halka dağıtım hem de tapınaklara sunu amacıyla kullanıldığı düşünülmektedir.
Bu iki ana fırın tipinin yanı sıra, günlük hayatın pratik koşullarında ocağı da unutmamak gerekir. Evlerde, özellikle açık avlularda yer alan ocaklarda tencere veya sacda ekmek pişirme yaygındı. Yazılı kaynaklar bazı durumlarda “ekmeğin sıcak külde pişirilmesinden” bahseder; bu da hamurun doğrudan köz içine gömülerek pişirildiği bir yöntemi akla getirir. Dolayısıyla Mezopotamya’da ekmek pişirme teknikleri, açık ateşte basit yöntemlerden tandır ve kubbeli fırınlara kadar çeşitlilik göstermiştir. Hatta yakıt kıt olduğunda veya farklı bir tat elde etmek istediklerinde, hamuru güneşte kurutarak bir nevi peksimet ya da gevrek ekmek elde etmiş olmaları da mümkündür (nitekim bulgur yapımında haşlanmış tahılı güneşte kurutma yöntemini bildikleri, arkeolojik araştırmalardan anlaşılmaktadır.
Ekmeğin Günlük Yaşamda ve Ritüellerdeki Yeri
Ekmek, Mezopotamya toplumlarının hem karın doyurmak için temel besini hem de sosyal ve dini yaşamın bir parçasıydı. Günlük yaşamda, hemen her öğünde tüketilen bir gıdaydı. Mezopotamyalılar günde genellikle iki öğün yemek yerlerdi: bir sabah, bir de akşam yemeği. Akşam yemeği ana öğün sayılır ve çoğunlukla ekmek ile bira bu öğünün vazgeçilmez ikilisini oluştururdu. Sümer dilinde “yemek yemek” fiili bile aslında “alacakaranlık” sözcüğüyle ifade edilmiştir; bu da akşam vakti yenen ekmeğin kültürel önemini gösterir. Ekmek, sadece beslenme değil, aynı zamanda medeniyetin bir ölçütü olarak da görülürdü. Gılgameş Destanı’nda anlatılan vahşi adam Enkidu’nun uygarlaşma süreci, ekmek yemeyi ve bira içmeyi öğrenmesiyle başlar. Enkidu önce sunulan ekmeği reddeder; Şamhat’ın ısrarıyla ekmek yiyip bira içtikten sonra üstüne giysiler giydirilir ve böylece “insanlaşır”, yani vahşi bir mahluktan medenî bir insana dönüşür. Bu efsanevi anlatım, ekmeğin Mezopotamya’da uygarlığın sembollerinden biri sayıldığını açıkça ortaya koyar.Günlük hayatın ekonomik düzeninde de ekmek önemliydi. Para ekonomisinin henüz gelişmediği bu toplumda işçilere ücretleri genelde tahıl ve ekmek olarak ödenirdi.. Örneğin, Ur III dönemine (MÖ 21. yy civarı) ait idari kayıtlarda, çalışanlara bira, ekmek, yağ, soğan gibi yiyeceklerin tayın edildiği ayrıntılı bir şekilde yer alır. Bir metinde ortalama bir işçinin günlük hakkının yaklaşık 4.5 kilogram ekmek, belli bir miktar bira ve az miktarda yağ olduğu belirtilmiştir. Başka bir tablette ise işçilere aile durumlarına göre farklı ekmek payları verildiği anlatılır: bekâr bir işçiye 1 birim ekmek, evlilere 2 birim ve çocuklu olanlara 3 birim verildiği kayıtlıdır. Bu tür kayıtlar, ekmeğin adeta bir “maaş” gibi görüldüğünü ve toplumda statü ya da sorumluluğa göre ekmek payının değişebildiğini gösterir. Hatta bazı belgelerde günlük ücret listeleri şöyledir: “Bir işçinin günlük ücreti: 1 gur arpa, 2 sila ekmek, 4 sila bira, 2 şekel yağ” şeklinde detaylandırılmıştır. Tüm bu veriler, ekmeğin sadece bir gıda değil, aynı zamanda ekonomik bir değişim aracı olduğunu da ortaya koymaktadır.
Ekmek, ritüellerde ve dini pratiklerde de merkezi bir rol oynardı. Mezopotamya’da tanrılara sunulan adakların çoğunda ekmek başı çekerdi. Tapınaklarda her gün tanrı heykellerine taze ekmek ve bira sunma geleneği vardı; bu ritüel, tanrıyı beslemek ve memnun etmek amacıyla yapılırdı. Ölmüş atalara ve ruhlara da belirli zamanlarda ekmek sunulurdu. Örneğin, arkeolojik olarak ünlü Ur Kraliçesi Puabi’nin mezarında, ölüye öteki dünyada eşlik etmesi için bırakılmış ekmek parçaları bulunmuştur. Bu bulgu, insanların öldükten sonra da ekmeğe ihtiyaç duyacaklarına inandıklarını ve ekmeği ölü gömme ritüellerinin bir parçası yaptıklarını gösterir. Ayrıca büyü ve kehanet ritüellerinde de ekmek yer alırdı: bazı lanet veya yemin metinlerinde ekmek üzerine yemin edildiği, ekmeğin kutsallık atfedilen bir nesne olarak kullanıldığı görülmektedir. Örneğin, bir ant içme ritüelinde tarafların ekmek yemesi, anlaşmaya sadık kalmazlarsa bu ekmeğin onları çarparak lanetleyeceği inancıyla yapılırdı (ekmek üzerinden lanet okuma). Dolayısıyla ekmek, Mezopotamya’da yalnız karın doyuran bir nesne değil, kutsal bir sembol ve toplumsal dayanışmayı temsil eden bir unsurdu.Yazılı Kanunlar ve Belgelerde Ekmek
Mezopotamya’nın yazılı kanunlarında ve belge arşivlerinde ekmek ile ilgili pek çok kayıt yer alır. Özellikle idari ve hukuki metinler, ekmeğin üretimi, dağıtımı ve tüketimiyle ilgili bilgiler sunar. Hammurabi Kanunları (MÖ 18. yy) doğrudan “ekmek” hakkında özel maddeler içermese de dönemin ekonomik koşullarını yansıtan hükümler barındırır. Hammurabi Kanunları’nda maaşlar ve fiyatlar genellikle arpa ile ifade edilmiş, ekmeğin hammaddesi olan tahıl üzerinden bir düzenleme yapılmıştır. Örneğin, bir inşaat işçisinin veya çiftçinin günlük ücretinin belirli miktarda arpa olarak sabitlenmesi, bunun değeriyle orantılı ekmek payı anlamına geliyordu. Kanunda hırsızlık suçlarına ağır cezalar verilmesi de ekmek bağlamında halk arasında bir söyleme konu olmuştur: Rivayete göre, biri ekmek çalarsa, Hammurabi yasaları gereği ekmeği çalan kişinin, ekmeği hangi eliyle aldıysa o eli kesilirdi. Bu, kısasa kısas ilkesiyle tanınan Hammurabi Kanunu’nun ruhunu yansıtan popüler bir örnek olarak dile getirilmektedir. Her ne kadar bu ifade kanun metninde tam olarak bu şekilde geçmese de, dönemin adalet anlayışında ekmeğin bile çalınmasının en ağır şeklide cezalandırılacağı mesajı verilmiştir.
Hammurabi’den daha eski bir reformcu kral olan Urukagina (MÖ 24. yy), Lagaş şehir devletinde yaptığı toplumsal reformlarla bilinir ve bu reformlar arasında rahiplerin ve yöneticilerin halktan aldığı haksız payların sınırlandırılması da vardır. Urukagina’nın tabletlerinde, cenaze törenlerinde rahiplere verilen ekmek miktarının azaltıldığı açıkça görülür. Reformdan önce bir cenaze için rahipler 420 adet ekmek alırken, Urukagina bunu 80 ekmeğe düşürmüştür. Aynı şekilde, rahibin alacağı bira miktarını 7 testiden 3 testiye indirerek ve alınan arpa miktarını da önemli ölçüde azaltarak halkın yükünü hafifletmiştir. Bu kayıt, ekmeğin resmi tören ve görevlerde bir tür vergi veya ödeme birimi olarak görüldüğünü ve hukuk kurallarıyla da düzenlendiğini gösterir.Kanun belgeleri dışında, sayısız idari tablet ekmek hakkında bilgiler içerir. Tapınak envanterlerinde hangi tanrıya ne kadar ekmek sunulduğu, depo kayıtlarında belirli bir festivale kaç somun ekmek hazırlandığı gibi detaylar bulunur. Örneğin, Babil’de Yeni Yıl Festivali için işçilere normal tayınlarına ek olarak ekstra arpa ve ekmek verildiği bir belgede kayıtlıdır. Yine bazı tabletlerde büyük ziyafetlerde kullanılan özel ekmek türlerinin listeleri yer alır. Bu tür belgeler, dönemin bürokrasisinin ekmek üretimini ve dağıtımını yakından takip ettiğini, toplumsal düzenin devamı için ekmeğin kontrolünün önemli olduğunu ortaya koyar.
Mezopotamya’daki Ekmek Türleri (Mayalı/Mayasız, Yassı/Kabartılmış)
Mezopotamya’da üretilen ekmekler tek bir tip değildi; aksine çok çeşitli formlarda ve içeriklerde ekmekler yapılmıştır. Genel halk sofrasında en sık rastlanan ekmek, kaba öğütülmüş undan yapılan, yassı ve mayasız bir ekmek türüydü. Bu ekmek, tandır veya sac üzerinde pişen pide benzeri düz ekmek olarak tanımlanabilir. Mayasız ekmekler hızlı hazırlanabildiği, hamurun kabarmasını beklemek gerekmediği için günlük tüketimde pratiklik sağlıyordu. Özellikle arpa unundan yapılan yassı ekmekler, besleyici olmakla birlikte gluten oranı düşük tahıldan yapıldığı için çok kabarmayan, yoğun dokulu ürünlerdi.
Bununla birlikte, Mezopotamya mutfağı sadece yassı yavan ekmeklerden ibaret değildi. Mayalı (fermente) ekmekler de biliniyordu ve tüketiliyordu. Maya olarak özel bir kültür mayası değil, muhtemelen hamurun kendi haline bırakılmasıyla oluşan ekşi maya kullanılıyordu. Nitekim bazı Akadça metinlerde “ekşi” anlamına gelen emṣu sıfatıyla anılan ekmeklerden bahsedilir; bu, bu ekmeklerin fermantasyonla kabartılmış olduğuna işaret eder. MÖ 3. binyıldan itibaren kubbeli fırınların devreye girmesiyle mayalı hamurdan yapılmış daha kalın somunlar pişirmek mümkün hale gelmişti. Jean Bottéro’ya göre, bu dönemde geliştirilen kapalı fırın tekniği sayesinde Mezopotamyalılar “hamurun başarılı şekilde kabarmasını sağlayarak” yumuşak içli ekmekler elde etmeye başlamışlardır. Yani mayalı ve mayasız ekmekler bir arada var olmuştur; mayasız pide tipi ekmek günlük tüketimde yaygınken, mayalı somunlar daha özel durumlarda veya daha kaliteli unla yapılmıştır.
Ekmek çeşitleri malzeme ve şekil bakımından da oldukça zengindi. Cuneiform metinleri incelediğimizde yüzlerce farklı ekmek adı ve tarifiyle karşılaşılır. Örneğin, Akad dilinde “akal šamni” (yağlı ekmek), “dannu” (büyük ekmek), “ebbītu” (ince ekmek), “kakkartu” (yuvarlak ekmek), “qallu” (küçük ekmek) gibi pek çok terim vardır ve bunlar farklı özellikte ekmekleri tanımlar. Yine “mersu” adı verilen ve içerisine hurma, kuru üzüm, incir, elma gibi meyveler ile bal, süt, tereyağı, susam yağı gibi zengin malzemeler katılan bir tür tatlı ekmek (belki kek) bulunmaktaydı. Bu tür özenli ekmeklere bolca baharat da eklenirdi: çörekotu, kimyon, kişniş, sarımsak gibi baharatlar Mezopotamya ekmek tariflerinde anılan çeşniler arasındadır. İçerdiği malzemeler nedeniyle bu tarz bir ürüne “ekmek” demek bile tartışmalı olabilir, zira neredeyse meyveli kek niteliğindedir; ancak sonuçta fırında pişen her tahıl karışımı genel olarak ekmek kategorisinde değerlendirilmiştir.
Şekil açısından bakıldığında, Mezopotamya’da ekmekler bazen yaratıcı formlarda yapılırdı. Bazı metinler ve tasvirler, ekmek hamurunun top, halka, hilal gibi şekillere sokulduğunu göstermektedir. Örneğin, silindir mühürlerde ve kabartmalarda, yanında kuş veya meyve ile sunulan küçük yuvarlak ekmekler betimlenmiştir. Asur kabartmalarında bir yelpazeye ya da insan eli formuna benzeyen ekmek demetleri tasvir edildiği, bunların özel anlamı olabileceği ileri sürülmüştür. Yine, fırından çıkan yassı ekmeklerin üstünün bir bıçak ya da tarakla çizilerek dekoratif bir yüzey oluşturulduğuna dair izler vardır. Bu da ekmeğin sadece tat değil, görünüm olarak da farklılaştığını gösterir.
Sonuç olarak, Mezopotamya’da ekmek; mayalı ya da mayasız, yassı veya kabarık, tatlı veya tuzlu, ince ya da kalın olmak üzere ihtiyaçlara ve ortama göre çeşitlenmiştir. Günlük sofralarda sade arpa pideleri yaygınken, saray mutfağında veya tapınak mutfağında bademli, ballı, sütlü özel çörekler de pişirilmiştir. Arkeologların ve filologların tespit ettiği yaklaşık 300 farklı ekmek çeşidi, bu zenginliğin bir kanıtıdır. Bu çeşitlilik, Mezopotamya toplumlarının yaratıcı gastronomisine ışık tutmakla kalmaz, aynı zamanda ekmeğin bu kültürlerde sıradan bir besin olmanın ötesine geçip bir kültür unsuru haline geldiğini de ortaya koyar.
Sonuç
Mezopotamya’da ekmeğin tarihi, tarım devrimi ile başlayıp binlerce yıl boyunca toplumun her tabakasında varlığını sürdüren bir kültür tarihidir. Bu bölgede buğday ve arpanın yetiştirilmesi, ilk şehirlerin kurulmasını ve nüfusun beslenmesini mümkün kılmış; öğütmeden pişirmeye kadar geliştirilen teknikler, insanlığı basit yabanıl ot tohumlarını muazzam bir gıda kaynağına dönüştürmüştür. Ekmek, sadece karın doyurmakla kalmamış, aynı zamanda uygarlığın sembolü, sosyal adaletin ölçütü ve inancın aracı olmuştur. Gılgameş’in dostu Enkidu’ya “medeniyetin tadı”nı öğreten ekmek, tapınak rahiplerinin halktan topladığı bir vergi, kralların kanunlarına giren bir değer, emekçinin sofrasının mükâfatı ve tanrılara sunulan bir armağan olarak görülmüştür. Mezopotamya’da ekmeğin hikâyesi, insanlık tarihinin en eski ve en zengin gıda kültürlerinden birinin hikâyesidir. Bu miras, bugün halen Ortadoğu sofralarında yassı lavaşlar veya tandır ekmekleri şeklinde yaşamaya devam etmektedir; binlerce yıl önce Dicle-Fırat kıyılarında başlayan ekmek geleneği, insanlığın ortak kültürel hazinesinin lezzetli bir parçasıdır.
KAYNAKÇA
Bottéro, Jean. The Oldest Cuisine in the World: Cooking in Mesopotamia. University of Chicago Press, 2004.
Metli, Mustafa & Ulutürk, Muammer. “Ekmek Penceresinden Mezopotamya Medeniyetinin Kültürel ve Dini Hayatına Bakış”, Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2020, 8(102): 217–236.
Nesbitt, Mark & Samuel, Delwen. “From staple crop to sacred symbol: Arpa (Hordeum vulgare) in ancient Mesopotamia.” In: Archaeobotany and Ancient Agriculture, 2010.
Leick, Gwendolyn. Mesopotamia: The Invention of the City. Penguin Books, 2001.
Kramer, Samuel Noah. History Begins at Sumer: Thirty-Nine Firsts in Recorded History. University of Pennsylvania Press, 1981.
Jacobsen, Thorkild. The Treasures of Darkness: A History of Mesopotamian Religion. Yale University Press, 1976.
Curtis, John. Ancient Persia and the East: From the Persepolis Fortification Archive. British Museum Press, 2007.
Powell, Marvin A. “Weights and Measures.” In The Anchor Bible Dictionary, Vol. 6, Doubleday, 1992.
Postgate, J. N. Early Mesopotamia: Society and Economy at the Dawn of History. Routledge, 1992.
Stol, Marten. Women in the Ancient Near East. Walter de Gruyter, 2016.
Roth, Martha T. Law Collections from Mesopotamia and Asia Minor. Scholars Press, 1995.
Kuhrt, Amélie. The Ancient Near East: c. 3000–330 BCE, Routledge, 1995.
Black, Jeremy & Green, Anthony. Gods, Demons and Symbols of Ancient Mesopotamia. University of Texas Press, 1992.
Civil, Miguel. “Notes on Sumerian Lexicography: Bread and Flour.” Journal of Cuneiform Studies, 1960, Vol. 14(2), pp. 56–67.
Zawadzki, Stefan. Garments of the Gods: Studies on the Textile Industry and the Pantheon of Sippar according to the Texts from the Ebabbar Archive. Eisenbrauns, 2006.
Bottéro, Jean. The Oldest Cuisine in the World: Cooking in Mesopotamia. University of Chicago Press, 2004.
Metli, Mustafa & Ulutürk, Muammer. “Ekmek Penceresinden Mezopotamya Medeniyetinin Kültürel ve Dini Hayatına Bakış”, Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2020, 8(102): 217–236.
Nesbitt, Mark & Samuel, Delwen. “From staple crop to sacred symbol: Arpa (Hordeum vulgare) in ancient Mesopotamia.” In: Archaeobotany and Ancient Agriculture, 2010.
Leick, Gwendolyn. Mesopotamia: The Invention of the City. Penguin Books, 2001.
Kramer, Samuel Noah. History Begins at Sumer: Thirty-Nine Firsts in Recorded History. University of Pennsylvania Press, 1981.
Jacobsen, Thorkild. The Treasures of Darkness: A History of Mesopotamian Religion. Yale University Press, 1976.
Curtis, John. Ancient Persia and the East: From the Persepolis Fortification Archive. British Museum Press, 2007.
Powell, Marvin A. “Weights and Measures.” In The Anchor Bible Dictionary, Vol. 6, Doubleday, 1992.
Postgate, J. N. Early Mesopotamia: Society and Economy at the Dawn of History. Routledge, 1992.
Stol, Marten. Women in the Ancient Near East. Walter de Gruyter, 2016.
Roth, Martha T. Law Collections from Mesopotamia and Asia Minor. Scholars Press, 1995.
Kuhrt, Amélie. The Ancient Near East: c. 3000–330 BCE, Routledge, 1995.
Black, Jeremy & Green, Anthony. Gods, Demons and Symbols of Ancient Mesopotamia. University of Texas Press, 1992.
Civil, Miguel. “Notes on Sumerian Lexicography: Bread and Flour.” Journal of Cuneiform Studies, 1960, Vol. 14(2), pp. 56–67.
Zawadzki, Stefan. Garments of the Gods: Studies on the Textile Industry and the Pantheon of Sippar according to the Texts from the Ebabbar Archive. Eisenbrauns, 2006.
Yorumlar
Yorum Gönder