Karın Kültürel ve Sanatsal Yansımaları

 

Claude Monet’nin “Saksağan” (La Pie, 1868-69) 

Karın Kültürel ve Sanatsal Yansımaları

Giriş

Kar, kış mevsiminin sembolü olarak toplumda güçlü duygular uyandıran bir doğa olayıdır. Yeryüzünü örten beyaz örtüsüyle kar, her yaştan insana sevinç verebildiği gibi bazen de zorlukların habercisidir. Sanatın pek çok dalında, o minicik kar taneleri sanatçılara ilham kaynağı olmuş; resimden edebiyata, müzikten şiire kadar eserlerde kendine özgü imgeler yaratmıştır​

. Karın bazen saflığı ve huzuru temsil eden, bazen de soğukluğu ve ölümü çağrıştıran sembolik yönü, farklı dönem ve kültürlerde sanatçılar tarafından işlenmiştir. Örneğin, karlı bir manzaranın sessiz dinginliği, pek çok yazar ve ressam için büyüleyici bir fon sağlamış; kimi zaman da kar fırtınalarının haşin doğası, insanın doğayla mücadelesinin simgesi olarak sanat eserlerine yansımıştır.

Edebiyat ve Şiir

Edebiyatta kar motifi, klasik dönemlerden modern döneme uzanan geniş bir yelpazede farklı anlam ve atmosferler yaratmıştır. Birçok edebi eserde kar, metaforik bir unsur olarak kullanılır. Örneğin soğuk ve katı kış karı, ölüm veya umutsuzluk simgesi olarak görülürken, baharla birlikte eriyen kar yaşamın yenilenmesini temsil eder. Nitekim Türk edebiyatında da kar, Servet-i Fünûn dönemiyle birlikte giderek ilgi görmeye başlamıştır. Klasik Divan şairleri kar ve kış temasına çok fazla eğilmemişken, 19. yüzyıl sonundan itibaren şairler kışı ve karı şiirlerinde daha sık işlemiştir​

. Bu değişim, doğa algısındaki yeniliklerle bağlantılıdır ve Cenap Şahabettin’in “Elhân-ı Şitâ” (Kış Nağmeleri) şiirinden başlayarak, modern Türk şiirinde kar üzerine sayısız örnek ortaya çıkmıştır​
.

Karın edebiyattaki yeri sadece Türk şiiriyle sınırlı değildir. Rus edebiyatı gibi sert kış iklimine sahip coğrafyalarda, kar ve kış adeta bir karakter gibi eserlerin içinde yer alır. Neredeyse her klasik Rus romanında veya hikâyesinde karlı manzaraların betimlemelerine rastlanır; “çınlayan sessizlik”, “karın parıltısı” gibi ifadelerle karın büyüleyici etkisi anlatılır​

. Bu karlı tasvirler, Rus halkının kış mevsimine atfettiği hüznü, hayallere dalma eğilimini ve zorluklara karşı dirençli karakterini yansıtır​
. Örneğin, Alexander Puşkin’in “Kar Fırtınası” öyküsünde beklenmedik bir tipi, karakterlerin kaderine yön verir; Tolstoy ve Dostoyevski gibi yazarların eserlerinde de kar, karakterlerin iç dünyasını ve toplumsal koşulları vurgulayan bir arka plan oluşturur. Batı edebiyatında ise James Joyce’un “The Dead” (“Ölüler”) adlı öyküsünün finalinde tüm İrlanda’yı eşitçe örten kar, yaşam ve ölüm arasındaki bağlantıyı simgeler. Amerikan edebiyatından Robert Frost’un “Karlı Bir Akşamüstü Ormanda Dururken” şiiri, karla kaplı ormanda hissedilen derin sükûneti ve doğanın büyüsünü dile getirir. Modern edebiyatta da kar, varoluşsal ve toplumsal temaları destekleyen güçlü bir motif olmayı sürdürür. Nobel ödüllü Türk romancı Orhan Pamuk’un “Kar” adlı romanında, sürekli yağan kar hem Kars şehrinin fiziki atmosferini belirler, hem de başkahramanın iç dünyasındaki değişimi ve toplumsal çatışmaları sembolize eder. Kısacası, klasik ya da modern fark etmeksizin, kar edebiyatta zengin çağrışımlarla yüklü bir imge olarak pek çok önemli yazar ve şairin eserinde yer bulmuştur.

Resim ve Görsel Sanatlar

Kar manzaralarının görsel sanatlardaki yeri, sanat tarihinin farklı dönemlerinde önemli izler bırakmıştır. Özellikle resim sanatında, kış mevsiminin beyaz örtüsü birçok ressamın tuvaline yansımıştır.

Pieter Bruegel the Elder’in “Kardaki Avcılar” (1565) tablosu, Batı sanatındaki ilk bağımsız kar manzaralarından biri kabul edilir. Bu eser, avdan dönen köylüleri ve karla kaplı bir Flaman köyünü betimlerken, kışın hem zorluklarını hem de eğlenceli yanlarını bir arada sunar​

. Bruegel, kar yağışından sonraki solgun ışığı ve doğadaki sessizliği fevkalade bir gerçekçilikle yansıtmıştır; tabloda bir yanda avcılar ve köpekleri yorulmuş, avın kıt olduğu zorlu bir günü geride bırakırken, öte yanda köyün çocukları ve köylüler buz tutmuş gölde kayarak ve oyunlar oynayarak kışın keyfini çıkarmaktadır​
. 16. yüzyılda çizilen bu sahne, Avrupa resminde kış mevsiminin günlük yaşamla iç içe resmedilişinin en ünlü örneklerindendir. Bruegel’den sonra özellikle Felemenk ressamlar, 16. ve 17. yüzyıllarda kış manzaraları temasını geliştirmiş; Hendrick Avercamp gibi ressamlar donmuş nehirler üzerinde kayıp eğlenen insanları detaylı biçimde resmetmiştir

.

  1. yüzyıl başlarında Romantizm akımıyla birlikte kış manzaraları yeni bir boyut kazandı. Alman ressam Caspar David Friedrich, kışı sert, ürkütücü ve ıssız bir atmosferle betimleyerek bu mevsimi duygusal ve metaforik anlamda kullanan öncülerden biri oldu​

    . Friedrich’in karlı tablolarında doğa, insanın üzerinde aşılması güç ve haşin bir güç olarak tasvir edilir; örneğin “Buz Denizi” (1824) tablosunda dev buz kütleleri arasında parçalanmış bir gemi, kar ve buzun ölümcül gücünü vurgular​
    . Bu tür eserlerde kar, artık çocukların neşeyle oynadığı bir fon değil, insanın çaresizliğini ve doğanın büyüklüğünü gösteren bir simgedir​
    . Friedrich’in karanlık kış tasvirleri, izleyicide korku ve huşu uyandırırken, Romantizmin doğa karşısındaki hayranlık ve dehşet duygularını da yansıtır.

  2. yüzyılın ikinci yarısında İzlenimcilik (Empresyonizm) akımıyla beraber karlı manzaralara bakış bir kez daha değişti. Fotoğraf makinesinin icadı ve Japon sanatının (ukiyo-e baskılarının) etkisiyle dış mekânda anlık ışık ve renk değişimlerini yakalamaya önem veren empresyonistler, karın ışık altındaki etkilerini resmetmeye büyük ilgi duydular​

    Claude MonetCamille Pissarro ve Alfred Sisley gibi ressamlar 1860’lardan 1890’lara kadar “effet de neige” (kar etkileri) adını verdikleri yüzlerce kış manzarası yaptı​
    . Bu eserlerde amaç, kar altındaki doğanın değişken ışığını ve renk oyunlarını tuvale yansıtmaktı. Gerçekten de Monet, Normandiya ve Norveç gibi bölgelerde kış aylarını geçirerek farklı saatlerde karın aldığı renkleri incelemiş, aynı manzarayı farklı ışıklarda defalarca resmetmiştir​


Claude Monet’nin “Saksağan” (La Pie, 1868-69) tablosu, karlı zeminde oluşan mavi gölgelerle empresyonist bakış açısını gösteren ünlü bir örnektir. Monet bu eserinde, kar üzerine düşen güneş ışığının mavi-gri gölgelerini betimleyerek geleneksel resimde siyah kullanılan gölge rengini gerçek doğa gözlemine uygun biçimde değiştirmiştir

. Kırsal bir avlu sahnesinde, bir bahçe çitinin üzerindeki tek bir saksağan kuşunu resmeden tablo, karla kaplı peyzajın dingin güzelliğini ve anlık bir doğa görüntüsünü yakalamayı amaçlar. Musée d’Orsay koleksiyonundaki bu yapıt, Monet’nin 140 civarında kar manzarasından biri olup sanatçının en beğenilen kış resimlerinden sayılır​


. Monet ve diğer empresyonistler, kışın soğuk ama güneşli günlerinde bile doğadaki renk zenginliğini keşfetmiş; bu sayede kar resimleri, salt beyazın egemen olduğu donuk görüntüler olmaktan çıkıp, ışığın ve atmosferin canlı birer kaydı haline gelmiştir​

  1. yüzyılda da sanatçılar kış manzaralarını resmetmeye devam ettiler. Norveçli ekspresyonist Edvard Munch’un “Yeni Kar” (1900’ler) adlı tablosu, şehrin caddesinde yağan kar altında yürüyen insanları resmederek kışın melankolik huzurunu yansıtır​
    Wassily Kandinsky ise 1909 tarihli “Kar Manzarası” adlı eserinde karı betimlerken hiç beyaz boya kullanmayarak, karın farklı renklerle de ifade edilebileceğini gösterdi​
    . Çağdaş sanatçılardan Andy Goldsworthy gibi isimler ise kar ve buzdan geçici heykeller ve arazi sanatı örnekleri yaratarak, karı klasik tuval dışında da bir ifade aracı olarak kullanmışlardır. Tüm bu örnekler, kar temasının sanat akımları içinde sürekli evrim geçirdiğini gösterir. Rönesans’ın günlük hayat sahnelerinden Romantik dönemin içsel manzaralarına, Empresyonizmin ışık deneylerinden modern sanatın yenilikçi yorumlarına kadar kar, görsel sanatlarda vazgeçilmez bir ilham kaynağı olmuştur.

Müzik ve Sinema

Karın yarattığı atmosfer, müzik eserlerinde ve sinemada da önemli bir tema olarak işlenmiştir. Besteciler, kar ve kış mevsiminin duygularını notalara dökerek dinleyicide mevsimin hissini uyandırmaya çalışmışlardır. Örneğin Barok dönemde Antonio Vivaldi, ünlü “Dört Mevsim” konçertolarından “Kış” bölümünde buz üzerinde titreyen insanların ve esen sert rüzgârların hissini müzikle betimler; esere eşlik eden açıklayıcı şiirde “diş takırtıları” ve “ayazın keskin soluğu” gibi imgeler yer alır. Franz Schubert’in “Kış Yolculuğu” (Winterreise) adlı şarkı döngüsü ise karlar içindeki bir yolcunun hüzün ve yalnızlığını dile getirir; piyano eşliğinde işitilen rüzgâr ve ayazın notaları, terk edilmiş bir aşığın iç dünyasını yansıtır. Yine romantik dönemden Pyotr Çaykovski’nin *“Fındıkkıran Balesi”*nde “Kar Taneleri Valsi” bölümü, kar tanelerinin dansını büyüleyici bir müzik ve koreografiyle sahneler. Popüler müzikte de kar teması sıkça karşımıza çıkar: Irving Berlin’in “White Christmas” (Beyaz Noel) şarkısı, karla özdeşleşen bir Noel özlemini dile getirerek tüm zamanların en tanınmış bestelerinden biri olmuştur. Bu örnekler, karın müzikte hem coşkulu hem de melankolik duyguları iletmek için bir araç olabildiğini gösterir.

Sinema dünyasında ise kar, görsel bir motif olarak filmlerin atmosferini ve alt metnini güçlendirmek için kullanılır. Bir filmde sürekli yağan kar veya karla kaplı mekanlar, izleyiciye hemen belirli duyguları aktarır: İzolasyon, yalnızlık, tehlike ya da masalsı bir büyü… Özellikle karın beyazlığı, sinemada hem masumiyet hem de boşluk duygusunu yansıtabilir. Örneğin, Coen Kardeşler’in “Fargo” (1996) filminde Kuzey Dakota’nın uçsuz bucaksız karla kaplı düzlükleri hikâyenin karanlık ve mizahi tonunu belirleyen önemli bir unsurdur. Tüm film boyunca ekranı dolduran o uçsuz beyazlık, manzaranın dümdüz, soğuk ve tekdüze yapısını vurgulayarak karakterlerin içinde bulunduğu boşluk ve çaresizlik hissini güçlendirir​

. Filmin açılış sahnesinde, gökyüzüyle yerin birbirine karıştığı beyaz bir kar fırtınasında ilerleyen bir araba görülür; bu sekans, küçük insan figürlerinin doğanın amansız beyaz boşluğuyla mücadelesini destansı bir şekilde ima eder​
Fargo’da kar, adeta suçla lekelenen masumiyeti simgeleyen bir zemin olarak kullanılmış; bembeyaz kar üzerinde sıçrayan kan görüntüsü, şiddetin sıradan hayatı nasıl lekelediğini çarpıcı biçimde ortaya koymuştur. Benzer şekilde, Stanley Kubrick’in “The Shining” (1980) filminde de kar, Overlook Oteli’ni dünyadan soyutlayan bir kuşatma olarak hizmet ederek karakterlerin kapana kısılmışlığını artırır; finaldeki labirent sahnesinde dondurucu kar, deliliğin kaçınılmaz sonunu hazırlayan bir unsur olur.

Kar, sinemada sadece korku ve gerilim için değil, masalsı ve duygusal temalar için de vazgeçilmezdir. David Lean’ın epik filmi “Doctor Zhivago” (1965) Rus Devrimi sırasında geçer ve kar altındaki manzaralarıyla ünlüdür; aşk ve savaş temalarını işlerken, donmuş bir kır evinin içini kaplayan buz kristalleri unutulmaz bir görsel etki yaratır. Bu filmde kar, bir yandan karakterlerin çektiği acıları (açlık, üşüme, yokluk) resmederken, diğer yandan da romantik bir fon oluşturarak Lara ve Zhivago’nun aşkının kırılganlığını yansıtır. Öte yandan, animasyon ve fantastik filmlerde kar genellikle büyülü ve estetik bir tema olarak karşımıza çıkar. C. S. Lewis’in Narnia Günlükleri serisinde Narnia ülkesi bir süre “hep kış, ama hiç Noel olmayan” bir lanete mahkûm edilmiştir; burada bitmeyen kar kış mevsimi, zulmün ve umutsuzluğun alegorisi olarak kullanılır. Disney filmi “Frozen” (“Karlar Ülkesi”, 2013) ise karı ve buzu doğrudan doğruya bir karakterin gücü ve duygusal durumu ile ilişkilendirir. Bu filmde Elsa’nın sihirli güçleri ülkeyi sonsuz bir kışa mahkûm ederken, kar metaforu aracılığıyla yalnızlık, korku ve sonunda sevgi temaları işlenir. Kar tanelerinin eşsizliği, Elsa’nın kendini kabul etme ve bireyselliğini keşfetme sürecini simgeler; hiçbir kar tanesinin bir diğerine benzememesi, Elsa’nın da kimliğini özgürce yaşayabileceği fikrine gönderme yapar​

Öte yandan, karın saflığı ve yumuşak tutarlılığı, Elsa’nın kız kardeşi Anna’nın masumiyetini ve kararlılığını yansıtır: Anna, her ne olursa olsun Elsa’ya duyduğu sevgiden vazgeçmez ve kar gibi temiz kalpliliğini korur​.
.Böylece Frozen, kar görüntülerini hem görsel bir şölen hem de karakterlerin iç dünyasını sembolize eden bir araç olarak kullanmayı başarır.

Gerek müzikte gerek sinemada, kar temasının farklı örnekleri çoğaltılabilir. Opera sahnesinde Rimsky-Korsakov’un “Kar Kız” (Sneguroçka) operası, bir kar perisinin öyküsünü anlatırken Rus folklorundan beslenir. Popüler müzikte Bing Crosby’nin seslendirdiği “White Christmas” veya Dean Martin’in “Let It Snow!” gibi şarkılar, kar yağışının romantik ve nostaljik yönünü kitlelere mal etmiştir. Modern sinemada “The Revenant” (Diriliş, 2015) ve “Everest” (2015) gibi yapımlar, hayatta kalma mücadelesini kar ve tipiyle iç içe sunarak karın insan sınırlarını zorlayan yönünü vurgular. Tüm bu örnekler, karın sinema ve müzikte atmosfer yaratmanın ötesine geçip sembolik ve anlatısal bir öğeye dönüştüğünü göstermektedir.

Folklor ve Mitoloji

Kar, yalnızca yüksek sanatlarda değil, halk kültürlerinde ve mitolojilerde de önemli bir yere sahiptir. Farklı kültürler, karı ve kışı açıklamak veya bu mevsimi kişileştirmek için çeşitli mitler ve efsaneler yaratmıştır. Bu anlatılarda kar bazen bereket getiren bir nimet, bazen de sınavlar getiren bir güç olarak karşımıza çıkar.

Avrupa folklorunda kış mevsiminin nasıl oluştuğunu anlatan hikâyelerden biri, Alman masalı “Frau Holle” (Türkçede “Yağmur Teyze” ya da “Hole Ana” olarak bilinir) öyküsüdür. Bu masalda, gökyüzünde yaşayan yaşlı bir kadın olan Frau Holle yorganını veya tüy dolu yatağını silkeleyip çırptığında, yeryüzüne kar yağar. “Frau Holle yorganını silktiğinde, tüyler uçar ve dünyaya yumuşacık kar taneleri düşer” şeklindeki anlatım, bu efsanenin en bilinen sözlerindendir​. Böylece kar yağışı, gökten gelen kutsal bir armağan gibi tasavvur edilir ve masal, iyilik yapanın ödüllendirildiği bir ahlaki dersle birlikte kış mevsiminin kökenini açıklar. Benzer bir inanış İskandinav mitolojisinde de görülür: İskandinavya’da kış, bazen tanrıçaların ve devlerin eylemleriyle ilişkilendirilir. Norse (İskandinav) mitolojisinde kışın ve karın tanrıçası sayılabilecek Skaði adlı bir dişil figür vardır. Skaði, bir jötnar (dev) olup okçuluk, kayak ve dağlar ile ilişkilendirilir; buz gibi bakışları ve karla kaplı dağlardaki avcılığı ile tanınır​. Onun efsanesi, kışı seven bir varlığın tanrılarla yaptığı anlaşmayı ve gökyüzünde yıldızlara dönüşmesini içerir. Ayrıca yine İskandinav mitlerinde dünyanın sonunu getirecek Fimbulvetr adı verilen üç yıl süren kesintisiz bir kıştan söz edilir ki bu, kar ve ayazın tüm yaşamı durdurduğu bir felaket senaryosudur.

Slav mitolojisinde ve Rus halk masallarında karla özdeşleşmiş karakter Kar Kız (Sneguroçka) figürüdür. Sneguroçka, en yaygın anlatımıyla, karsan kar taneciklerinden yapılmış ve canlanarak yaşlı bir çiftin çocuğu olmuş bir kızdır. Bu Kar Kız masalında, Sneguroçka’nın ebeveynleri onu çok sever ve korur, ancak bahar gelip de genç kız arkadaşlarıyla ormana gittiğinde, Sneguroçka bir ateşin üzerinden atlama oyununa katılır ve sıcak alevle temas edince eriyerek yok olur. Bir başka versiyonda ise Sneguroçka, Kış (Moroz) ile Bahar’ın kızı olup kalbi insan sevgisine karşı duyarsızdır; bir insana aşık olup sevgi hissetmeye başladığında tıpkı kar gibi erir ve göğe karışır

.Bu hüzünlü efsane, karın güzelliğinin ve masumiyetinin gelip geçiciliğini vurgular gibidir. Yine Rus geleneğinde, Sneguroçka figürü zamanla değişime uğrayarak Yeni Yıl efsanesine dahil olmuş ve günümüzde Ded Moroz (Rus Noel Babası) ’un torunu ve yardımcısı olarak kutlamaların bir parçası haline gelmiştir​

. Fakat kökenindeki masal, karla yaratılan bir varlığın insan dünyasına duyduğu özlem ve sonunda kaçınılmaz olarak doğasına geri dönmesini anlatır.

Uzak Doğu kültürlerinde de karla ilgili ilginç mitolojik figürler bulunur. Japon folklorunda karla özdeşleşmiş en meşhur karakter Yuki-onna (Kar Kadını) adlı yokai (ruhsal varlık) dir. Yuki-onna genellikle karlı fırtınalı gecelerde ortaya çıkan, uzun siyah saçlı, bembeyaz tenli güzel bir kadın şeklinde tasvir edilir. Efsanelerde Yuki-onna, tipide yolunu kaybeden gezginlerin karşısına çıkar; dondurucu nefesiyle kurbanlarını buzdan heykellere çevirip öldürür veya onları sonsuza dek karda kaybolmaya mahkûm eder​

. Bazı anlatılarda ise Yuki-onna, kucağında bir bebekle görünür ve merhametli bir yolcudan bebeği tutmasını ister; yolcu bebeği kucağına aldığında birden bebeğin ağırlığı dayanılmaz hale gelir ve yolcu donarak oracıkta can verir. Bu ve benzeri öykülerde Yuki-onna, kış mevsiminin tehlikeli ve aldatıcı yönünü simgeleyen bir halk figürüdür. Japonya’nın karlı dağ köylerinde, çocuklar “Kar Kadını dışarıda, sakın evden çıkmayın!” diye uyarılarak büyütülür; böylece Yuki-onna hikâyeleri hem çocukları korumaya yönelik bir öğüt hem de kış gecelerinin gizemini açıklayan bir mit işlevi görür.

Batı dünyasında ise kar ve kış genellikle Jack Frost ya da Kış Baba gibi kişileştirmelerle anılır. İngiliz ve Amerikan folklorunda Jack Frost, pencerelere buzdan desenler çizen, insanların burnunu kulaklarını donduran yaramaz bir kış cini olarak hikâyelerde geçer. Çocuklar sabah uyandığında camdaki zarif buz kristali motiflerini “Jack Frost bu gece işbaşındaydı” diyerek karşılar. Kış Baba (Old Man Winter) ise kışın beyaz sakallı, aksakallı bir ihtiyar olarak canlandırıldığı masallarda yer alır; soluk alışıyla rüzgârı estiren, üfleyişiyle karları yağdıran bir dev veya ruhtur. Bunlar, belirli bir tek efsaneden ziyade halk dilinde kışın etkilerini tarif etmek için kullanılan genel kişileştirmelerdir.

Tüm bu folklor ve mitoloji örnekleri, karın insanlar tarafından sadece meteorolojik bir olgu olarak değil, aynı zamanda anlatılar ve karakterler üzerinden anlamlandırıldığını gösterir. Kar; kimileyin nazlı bir peri, kimileyin öfkeli bir ruh, bazen de şefkatli bir büyükanne kılığında karşımıza çıkar. Bu öyküler nesiller boyunca anlatılarak kar hakkında ortak bir kültürel hafıza oluşturmuştur. Efsaneler aracılığıyla insanlar, karın bilinmezliği ve doğa karşısındaki güçsüzlüklerini hikâyeleştirip onu daha anlaşılır kılmışlardır. Böylece kar, masallarda ve mitlerde doğa ile insan arasındaki ilişkiyi açıklayan, kültürel kimliğin bir parçası olan zengin bir sembole dönüşmüştür.

Sonuç

Kar, yüzyıllardır insan hayatının bir parçası olmuş ve kültürümüzde derin izler bırakmıştır. Gerek uzun kış gecelerinde anlatılan masallarla, gerek tuvallere yansıtılan manzaralarla, dizelerde ve notalarda işlenen imgelerle kar, sanatın her dalında kendine özgü bir dil yaratmıştır. Bazen kasvetli bir kış günü içindeki umutsuzluğu sembolize etmiş, bazen de bembeyaz saflığıyla umut olmuştur. Sanatta kar temasını incelediğimizde, ikili bir karakter sergilediğini görürüz: Bir yanda ölümün ve yalnızlığın sessiz örtüsü, diğer yanda yeniden doğuşun ve arınmanın habercisi. Kışın beyaz sessizliği, edebiyatta derin metaforlar yaratırken, ressamlar için ışık ve gölge oyunlarının tuvali olmuş, müzisyenlere melodi, yönetmenlere sahne sağlamıştır. Karın sanattaki etkisini genel olarak değerlendirdiğimizde, onun evrensel bir ilham kaynağı olduğunu söyleyebiliriz. Coğrafyadan coğrafyaya, kültürden kültüre biçim değiştirse de kar, insan ruhunun hem karanlık hem aydınlık yönlerini dışavurmasına aracı olmuştur. Bugün dahi çağdaş sanatçılar kar temasına eserlerinde yer vermeye devam etmektedir ve görünen o ki kar, daha uzun yıllar boyunca da sanatçıların vazgeçemeyeceği bir tema olmaya devam edecektir​.Bu beyaz mucize, yağmaya devam ettikçe, insan hayal gücünü beslemeyi ve sanatın her dalında kendini farklı şekillerde göstermeyi sürdürecektir.

Kaynaklar:

  • Raks Blog - Gökyüzünün Mucizesi Kar
  • Bahtiyar Aslan, “Elhân-ı Şitâ’dan Kar Sesi’ne Modern Türk Şiirinde ‘Kar’”, Acta Turcica (2013)​

  • Russia Beyond - “Sunlit frosts and snowstorms: The Russian winter in literature”
  • OGGUSTO - “Ünlü Ressamların Kış Mevsiminden İlham Aldığı Tabloları”

  • Wikipedia - “The Magpie (Monet)”
  • Bright Lights Film Journal - “Blood on the Snow in Fargo”
  • Elemental Philosophy - “The Symbolic Meaning of Snow in Frozen”
  • Blu Moon Fiction - “Frau Holle” (Grimm Masalı)
  • ThoughtCo. - “Snegurochka, the Snow Maiden, in Russian Culture”
  • Wikipedia - “Yuki-onna”
  • Wikipedia - “Skaði” (Norse Mythology)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Fotoğraf Makinesinin Teknik Yapısı ve Çalışma Prensibi

Fotoğrafın Görme Engelliler İçin Betimlenmesi: Görsel Dünyayı Ses ve Kelimelerle Anlatmak

Polyushka Polye: Sovyetler Birliği'nin Unutulmaz Marşı